21 Mayıs 2015 Perşembe

Cambridge tarafından Boston merkeze bakış
Amerika gezimizin son durağı Boston’du. Boston’a yaklaşık olarak 1,5 gün geçirdik. Açıkçası şehri küçümsemek gibi olmasın ama bu süre zarfında 3 kere şehir turu attık, görmek istediğimiz her noktayı da gördük.

Bir önceki durağımız olan New York’dan Boston’a otobüsle geçtik. Sanıyorum kişi başı 20 dolar gibi bir ücret ödedik. Yolculuk 4 saat sürüyor, herhangi bir mola yok ama otobüsde WC vardı, biz Bolt Bus ile seyahat ettik, genel olarak memnun kaldık. Sabah 8 gibi kalkan otobüsümüz 12’ye doğru bizi Boston’a ulaştırdı. Otobüs terminali Boston’un göbeğinde, o yüzden çevreye ulaşımınızın zor olacağını düşünmüyorum. Aynı merkezilik durumu havalimanı için de geçerli. Gerçekten de neredeyse şehrin içinde olan havalimanına merkezden otobüsle ulaşmak en fazla 15-20 dakika sürüyor.

Boston’da kaldığımız tek geceyi Club Quarters in Boston otelinde geçirdik. İnternet, çay kahve gibi kolaylıkları bulunuyor, temiz ve merkezi bir oteldi. Ayrıca altında her daim açık gördüğümüz bir de pub vardı. Boston’a vardığımız ilk gün Paskalya idi, o yüzden tüm dükkan ve mağazalar kapalıydı, şansımıza neredeyse tek açık yer bu pubdı, fazla dolanmadan girivermiş olduk.


Kaldığımız otelin en güzel yanı ise çantalarımızı bırakırken bize hiç sorun çıkartmamış olmalarıydı. Gerçekten de bazı oteller sizi bu konuda fazlasıyla zorlayabiliyor. Uçağımız gece 23:00’deydi, o yüzden gündüz şehri gezmek istiyorduk, eşyalarımızı otele bırakırken özellikle bilgisayar gibi elektronik eşyalarımızı, üzerlerine etiket yapıştırarak başka bir kasa odasına koydular, pek hoşumuza gitti. :)

Gelelim Boston’da yapılabilecekler. Açıkçası Boston’da yapabileceğiniz pek fazla bir şey yok. Kendi adımıza gezilebilecek en ilginç müzenin Boston Tea Party Museum olduğunu düşünüyorum, ama onu da gezmedik sadece uzaktan fotoğrafladık; çünkü hem fazla çocuklar için gözüktü gözümüze, hem çok pahalıydı, hem de gerçekten çayları denize attıklarını duyunca vaz geçtik :p Şaka bir yana böylesine önemli olayların başlangıcına sebebiyet veren bir limanı ve gemilerini gezmek güzel bir fikirdi, ancak daha ekonomik ve yetişkinlere de yönelik bir şeyler ayarlayabilirlerdi diye de düşünmeden edemedik (giriş ücreti yetişkin 25dolar, öğrenci 22dolardı.)



Yine Tea Party Museum’un olduğu kısım liman, gitmişken orayı da turlayabilirsiniz.



Gittiğimizde yer yer kar vardı etrafta
Şehrin sanıyorum en çok vakit geçireceğiniz kısmı Faneuil Hall Marketplace (sanırım Quincy Market olarak da geçebiliyor) olacaktır. Biz Boston’dayken hava pek güzel olmadığından dışarıda kurulmuş masalar yoktu, ama sanıyorum yazın masalar da oluyor. Faneuil Hall’in içinde ve çevresinde hem restorantlar hem de küçük butikler bulunuyor. Fazla bir şey beklememek gerek ama küçük hediyelikler, kartpostllar ve karın doyurmak için kesinlikle uğramanız gereken bir nokta. 



Müzik yapan gruplara denk gelme ihtimaliniz de var. Hava soğuk da olsa içimiz ısındı :)
Bu arada vakit geçirmek, belirli bir rotaya bağlı kalarak şehri turlamak için “Freedom Trail”i tavsiye ederim. Bu sayfadan internet sitesine ulaşabilirsiniz. Genel fikir edinmek için aşağı eklediğim haritayı inceleyebilirsiniz.

Kaynak
Tüm bunlara ek olarak şehrin merkezinde soluklanabileceğiniz bir park bulunuyor. İçinde fazla bir şey yok ama parklar güzeldir, hem hayvanlar da var çevrede rahatlarsınız :)








Boston’un merkezini bitirdikten sonra azıcık dışında çıkıp (metro ile 10 dakika kadar dışı...) şehrin meşhur üniversitelerini dilediğiniz gibi gezebilirsiniz. Merkeze en yakın olan M.I.T.’nin (Massachusetts Institute of Technology) içinde kampüsün haritasını alabileceğiniz, tuvaletlere nasıl ulaşabileceğinizi sorabileceğiniz bir yardım bürosu bile var. Gerçekten öğrenci değilseniz içeride yapabilecek pek bir şeyiniz yok (ama ateşli bir Harry Potter hayranıysanız  Quidditch* oynamak için MIT’nin klüplerini kafaya almayı deneyebilirsiniz. Biz gittiğimizde posterler her yerdeydi). İsterseniz MIT’nin bir de müzesi varmış, içinde önemli icatlarla ilgili bilgiler veriliyormuş diye okumuştum.




M.I.T.’den sonra yine metro vasıtasıyla Harvard’a geçmeniz mümkün. Dilerseniz yürüyebilirsiniz de sanıyorum ama yarım saat sürer herhalde. Biz karnımızı hemen Harvard’ın dışında bulunan karavan-lokanta tarzı bir yerde doyurduk, açık havada. Ayrıca kantin de bulunuyor çeşitli noktalarda. Harvard’a bana ilginç gelen iki müze vardı, sonuçta biz hiçbirini gezmemeye karar verdik ama belki sizin ilginizi çeker diye isimlerini paylaşmış olayım: Collection of Historical Scientific Instruments ve Harvard Museum of Natural History.





Ben hem MIT’yi, hem de Harvard’ı daha bir kampüs havasında bekliyordum, ancak ikisi de yapılaşma olarak biraz İstanbul Üniversitesi’ni andırıyordu, yani binalar yollar üzerinde, hepsi öğreğin Boğaziçi gibi aynı kampüsün içinde değil.

Son notumu ise Fringe hayranlarına armağan ediyorum. Sevgili Fringe hayranları, benim yaşadığım hayal kırıklığını yaşamayın diye söylüyorum, sevgili dizimizde “Boston” diye baktığınız hiçbir nokta Boston değil. Dizinin neredeyse %80’i Toronto’da çekilmiş. Ayrıca en basitinden Massive Dynamic diye baktığınız bina New York’daki Dünya Ticaret Merkezi, Harvard diye izlediğiniz üniversite ise Yale’in bir kampüsüymüş (umarım yerlerin isimlerini karıştırmamışımdır :) ). Kısacası üzgünüm, Boston’a değil ama Toronto’ya gitmek gerek...

Kısacası gezimizi küçük ve sakin bir şehirde tamamlamış olduk (eminim havalar düzelince şehir de biraz hareketlenip kendine gelmiştir) :) Amerika’nın diğer şehirlerine nazaran (kendi gördüğümüz 4 tanesi üzerinden konuşuyorum tabii ki) bana daha yaşanılası geldi. 

Herkese keyifli gezmeler! :)



Havalimanındaki sallanan sandalyeler pek keyifliydi :)
Bunlar da ABD gezimizle ilgili diğer yazılarım, ilginizi çekebilir (başlıklar açıldıkça bağlantılar aktif olacaktır.)
*Quidditch: Harry Potter serisinde kurgulanan bir spor müsabakasına verilen isim. Uçan süpürgeler üzerinde oynanıyor. 

0 yorum:

Yorum Gönder