17 Eylül 2015 Perşembe


Nasıl olmuş da Verona yazımı hazırladığım halde yayımlamak için bir köşede unutup gitmişim anlamadım. Geç olsun güç olmasın diyeyim ve Verona hakkında yazdıklarımı paylaşayım :)

Verona, İtalya’nın kuzeyinde bulunan mütevazı bir şehir. Aslında pek çoklarının bildiği üzere şehrin ismi pek çok kez Romeo ve Juliet ile anılır; çünkü Shekspeare’in Romeo ve Juliet’i Verona’da geçer. Her ne kadar hikâyedeki karakterler geçeğe dayansa da, günümüzde Juliet’in balkonu diye gösterilen evin kimin evi olduğu belli değildir, yani mekânlar gerçek sayılmaz.

Verona, ERASMUS maceram boyunca görme şansı elde ettiğim ve bayağı hoşuma giden şehirlerin başında geliyor. Her ne kadar küçük olsa da, gerek mimari, gerekse kültürel açıdan oldukça zengin bir şehir. Zaten İtalyan mimarisi beni başlı başına etkileyen bir tür oldu. İtalya’ya gelmeden önce sürekli düşünüp dururdum; “Ne var ki İtalya’da millet öve öve bitiremiyor.” diye. Meğer gelip görmek lazımmış.


Bahsettiğim üzere Shekspeare’in eseriyle hepten ölümsüzleşen bu şehirde sembolik olarak Juliet’in balkonunu görebilir, bahçede bulunan Juliet heykelinin göğsüne dokunup şans dileyebilir, balkona çıkıp Romeo’nuza bakabilir, ya da en kötü ihtimalle giriş duvarına karalanmış isimler arasına siz de kendi Romeo ya da Juliet’inizin ismini kazıyabilirsiniz.



Verona’da görülmesi gerektiğini düşündüğüm yerlerden biri de labirent bahçe (Giardino Giust). Zaten oldum olası labirentleri seven biri olarak oldukça beğendim. Tabii içinde kaybolunan tipten labirent bahçelerden değil bu bahçe. Yine de oldukça güzeldi. İşte bahçeden bir kaç manzara.






Sonrasında Torre Lamberti, yani Lamberti kulesine çıktık. Verona’ya gidince çıkılması gerektiğine inandığım bir yapı da burası. Kulenin tepesinden şehri gayet güzel görebilirsiniz. Her ne kadar bakarken şehirle aranızda tel örgüler olsa da 360 derecelik bir açı sağlıyor ve şehrin en önemli öğelerinden biri olan Arena’yı da tepeden görmenizi sağlıyor. Böylece, içine giremeseniz bile Arena’yı görme şansı da elde etmiş oluyorsunuz. Yalnız çana dikkat edin ederim; çünkü bu kule aynı zamanda bir çan kulesi. Biz “burası turistik olduğundan, çan çalmaz herhalde” dedik, ama çalıyormuş. Koca çanın yanında durmak kulaklar için pek hayırlı değil. 






Kuleden sonra görmeye gittiğimiz yer, aynı zamanda şehrin sanat müzesi olan Castelvecchio kalesiydi. Kale, hem mimari açıdan, hem de içindeki eserler açısından oldukça değerliydi.  Özellikle tablolara ve ortaçağdan kalma kılıç ve miğferlere merakınız varsa gezmenizi tavsiye ederim.






Sırf şu tablodaki bakışları görmek için gidilip bu müzeye :)


Castelvecchio hemen yanında ise Ponte Scaligero, yani Scaligero köprüsü uzanıyor. Açıkçası mimarisini oldukça beğendim. Kalenin içinden de rahatlıkla görebileceğiz köprü, Verona’nın içinden geçen Adice Nehri’ni aşmak için, günümüzde de halen kullanıyor.



Şehir Romalılara ait olduğu için arena ve antik tiyatro gibi yapılar da şehrin vazgeçilmezlerinden. Şehrin antik tiyatrosu günümüzde işlevini yitirmiş olsa da (ara ara oda orkestraları konserler verebiliyormuş), vakt-i zamanında gladyatörlerin savaştığı arenada, operalar ve konserler izlemek mümkün.


Şehrin merkezinde, Juliet evinin yakınında kurulan küçük pazardan (Piazza delle Erbe / Erbe Meydanı'nda kuruluyor) turistik alışverişler yapabilirsiniz. Yine bu mekânın yakınında Türkçe’ye çevrilmeye çalışılmış (!) turistik içerikli mağaza reklamları görmek mümkün.  İkinci resimdeki tabelada “Aynı anda her şeyi adınızı yazdırmak, fiyata ad dâhil” yazıyor. Mağazayı inceleyip biraz hayal gücünüzü kullanınca ancak cümlenin anlamını çözebiliyor. Söylenmek istenen, “Alacağınız eşyalara adınızı yazdırmak isterseniz, ad yazdırmak eşyanın fiyatına dâhil; ekstra ücret ödemek zorunda kalmazsınız.”


Verona’da ilkbahar tamamen gelip de karlar eriğinde, nehrin su seviyesi oldukça yükseliyormuş. Benim gittiğim ay nisan olmasına rağmen ben pek yüksek göremedim suyu.



Verona’da karşılaştığım ve en çok sevdiğim şey ise hiç kuşkusuz nutellalı tiramisu idi. Ben hayatımda böyle bir şey yemedim. Hem tiramisu hem de nutella hayranı biri olarak, girdiğimiz kafede sipariş vermeden etmeyeceğim bir tatlıydı. Nitekim sipariş ettim, yedim (tamam itiraf ediyorum bitiremedim) ve hayran kaldım. Her ne kadar yemek sonunda şeker krizine girmeme ramak kalmış olsa da, değdi. :)


Ve son olarak Verona sokaklarından birkaç manzara ile bu yazıyı da sonlandırıyorum:

Ponte Pietra'dan merkeze doğru giriş
Erbe Meydanı'ndaki hoş bir bina


Ponte Pietra'ya yukarıdan bakış





0 yorum:

Yorum Gönder