26 Kasım 2015 Perşembe


Keçileri Kaçırmış Bir Köy: Les Lindarets yazımda bahsettiğim üzere Cenevre’den ayrılmadan önce çevrede görmek istediğimiz birkaç doğal güzelliği daha ziyaret etmeye karar verdik.

Gerçekten de Leman Gölü ve çevresinde, Fransa tarafında, Mont-Blanc’a doğru uzanan tepelerde görülecek çok şey var. Hepsini gezmeye sanırım insanın ömrü yetmez :) Yine de bir hafta sonu kaçamağı yapıp dolaşmak oldukça güzel.

Biz de Lindarets yazımda belirttiğim üzere, Montriond kasabası yakınındaki bir kamp alanında konakladık.

İlk gün kamp alanına yerleştikten sonra Montriond Gölü’nü gezmek üzere yola koyulduk. 

Kamp alanında yiyecek satın alacak bir yer yoktu, zaten oldukça küçük bir kamptı o yüzden kasabadan geçerken bir süpermarkete uğrayıp sandviç almaya karar verdik. Ancak dikkat! Montriond’daki süpermarketler ne hikmetse İtalya ve İspanya’da olduğu gibi öğlenleri kapalıydı. Mecburen “göl çevresinde bir lokanta vardır herhalde, artık parayı bayılır orada yeriz” dedik.

Montriond’dan arabayla göle gitmek yaklaşık 10-12 dakika sürüyor. Yani oldukça yakın. Tahmin ettiğimiz üzere gölün çevresinde 4 adet lokanta vardı. Biri gölün diğer tarafındaydı. Hemen park alanına en yakın olana oturup garsonu beklemeye başladık. Garson yanımızdan gelip geçiyor, sağda solda dolu masalara yemek götürüyor ama bizimle ilgilenmiyordu. Artık kalkmayı düşündüğümüz bir sırada yanımıza geldi ve “ne istemiştiniz” diye garip bir soru sordu. Menü alıp alamayacağımızı sorduğumuzda bize “ah yemek saati bitti bile” dedi. Saat alt tarafı 13:00’dü, etrafımızdaki herkese yemek gidiyordu, olayı anlamlandıramadık ama çok da üzerinde durmayıp bir sonraki lokantaya ilerledik. Bu sefer bir masaya oturmadan önce garsonlardan birine yemek yiyip yiyemeyeceğimizi sormaya karar verdik. Sorumuz karşında garson afalladı ve “elbette tabii, buyurun” dedi. Demek ki ilk lokanta gerçekten de garip bir yerdi.

Tüm bu yemek işleriyle uğraşmaktan günün 2 saatini kaybettik sanıyorum. Neyse ki sonunda karnımızı doyurup gölün çevresinde dur atmaya başladık.



Cumartesi günü ve havanında güzel olması nedeniyle herkes Montriond Gölü’ne akın etmişti. Güneşlenenlerin yanı sıra kanoya binip yüzenler de vardı. Açıkçası bana yüzecek kadar güzel gözükmedi, ama dağların arasında uzanan göle öylece bakıp oturmak bile insanı rahatlatacak düzeydeydi.

Mavi yusufçuklar da göldeydi :)
Gölde balık tutmak da olası, alabalıkgillerden birkaç balık türü için özellikle balıkçıların uğrak noktasıymış. Elbette balık tutma izninizin olması gerekiyor bu tür etkinlikler için.

1055metredeki Montriond Gölü yanlış hatırlamıyorsam buzulların erimesiyle oluşmuş bir çöküntü gölü. Dağların arasında oldukça etkileyici gözüküyordu.

Gölü inceleyebilmeniz için hoş tabelalar konulmuş :)
Gölün çevresinde yarım tur attık sonra bir yol ayrımına geldik. Yol ayrımında iki tarafa da Ardent Şelalesi oku konulmuştu. Her ikisi de 20 dakika yürüme mesafesi gösteriyordu, sadece birinin altında ‘ormandan’ yazıyordu. Biz de ormandan gitmeye karar verip yürümeye başladık. Yalnız göl çevresinde tur atmaktaydık, yani başka bir yöne gitmiyorduk. “Her halde başlangıç noktamıza yakındı şelale” diye düşünerek ilerlemeyi sürdürdük ve göl çevresindeki turumuzu tamamladık. Sonuç olarak karşımıza şelale ya da şelaleye ayrılan başka bir yol çıkmamıştı. Sanırım okları yanlış koymuşlardı.

Gölün bir tarafında, sonradan yapılma ufak bir göl daha bulunuyor. Daha çok çocuklar da yüzebilsin diye düşünülüp oluşturulmuş bir alan anladığım kadarıyla.


Arabaya binip şelaleye öyle gitmeye karar verdik. Beş dakika içinde şelaleye vardık. Ancak tek sorun, şelalenin tepesinde olmamızdı. Pek fotoğraf çekmeye elverişli bir nokta değildi, ayrıca inşaat vardı. Yokuş aşağı inip tekrar çıkmak gözümüze zor gözüktüğünden çevrede üç beş dakika oyalanıp Lindarets köyüne devam ettik.


Çekebildiğim kadarıyla şelale
Akşam ise Montriond kasabasına geri dönüp bir şeyler yedik.

Aslında Montriond bir kış kasabası. Kayak sezonu açıldıktan sonra dolup taşan bir yer çünkü ünlü Avoriaz kayak merkezine oldukça yakın. Yine de yaz olmasına rağmen çevrede pek çok yürüyüş yolu olduğundan gelen turistlerle doluydu. Ayrıca bir de müzik dinletisi düzenlenmişti. Kısacası hoş bir ortamdı.

Montriond da ilgilimizi en çok çeken şey ise İngilizce konuşan turistlerin yoğunluğuydu. Cenevre’de bile bu kadar İngilizce konuşan insanı bir arada göremezken nasıl olmuştu da burası bu kadar yoğundu anlayamadık. Yalnız sanırım çoğu orada yaşayan İngilizlerdi, belki çevrede uluslararası bir okul vardır diye düşünmeden edemedik.

İkinci günümüzü anlatan Aulps Manastırı,Şeytan Köprüsü Vadisi ve Mines d’Or Gölü başlıklı yazıma buradan ulaşabilirsiniz (yazı yayımlanınca bağlantı aktif olacaktır).

Şimdiden iyi gezmeler!

0 yorum:

Yorum Gönder