18 Ocak 2016 Pazartesi


Geçen haftaki yazımda Nuuksio MilliParkı’ndan ve orada yapabileceğiniz yürüyüşlerden bahsetmiştim. Gerçekten de doğa ile iç içe olmak için Nuuksio Helsinki’ye oldukça yakın. Otobüsle sadece 45 dakika. Ancak bu milli parktan çok daha yakın bir yer daha var. Üstelik şehirde bulunduğunuz noktaya göre belki otobüse bile binmeden, yürüye yürüye ulaşabileceğiniz bir ada: Seurasaari.

Sonbaharda yürüye yürüye gitmeye karar verirseniz renkler gerçekten çok güzel oluyor:



Karadan adaya bakış
Bu da ne yazık ki adanın öteki kısmı. Helsinki'nin fabrika kısımları
Çevreye baktığınızda denizin ortasında bitivermiş başka kayalıklar da göreceksiniz.

Otobüsle ulaşmayı seçerseniz 24 numaralı otobüsün son durağında inmeniz yeterli, adaya giden köprünün hemen önünde inmiş olacaksınız. Yürümek isterseniz de örneğin Sibelius Anıtı’ndan adaya kadar yürümek yaklaşık 30 - 40 dakika.


Köprüyü geçerken çok hoş bir ev göreceksiniz sağda. Sanki terk edilmiş gibi içinde yaşayn var ve bahçesine girmek yasak.
Ancak demir çağının betimlendiği noktaya yürümek için yukarıdaki evin bahçesinin bir kısmından geçmek gerekiyor. Geçerken de bu bacaklı küçük kulubecikle karşılaşıyorsunuz. Kendisinin bir sauna olduğunu düşünüyorum bu boyut ve bacasıyla :)
Burası aslında bir açık hava müzesi adası; aynı zamanda güzel havalarda da çeşitli aktiviteler düzenleniyormuş.

Bu adanın özelliği zamanında Finlandiya’ya özgü olarak inşa edilmiş evlerin bir benzerlerinin sergilenmesi. Evlerin çoğu ya çok eski zamanlara dayandığı ya da ahşap temelli olduğu için günümüze kadar gelememiş. Özellikle de Helsinki’nin merkezinde pek çok tahta ev olduğunu ama yangın, nem vs. gibi etmenler sonucu yıkıldıklarını, o yüzden de günümüzde pek eski bina kalmadığını okumuştum. İşte bu adada, sadece geçtiğimiz yüz yıldaki değil, demir çağındaki evlere kadar pek çok örnek görmek olası.

Bazı evler aynı zamanda çay bahçesi ya da büfe olarak da kullanılıyor. Ancak hafta sonu giderseniz sanırım 12'den sonra açılıyor.
 

Birkaç tane de uzunca kayık vardı.
Adada bir de kilise var. Biz gittiğimizde kapalıydı. Ancak bahçesinde mezarlar var. Bu adayı kuran mimar ve eşine aitmiş.
Demir çağı kasabası. Burada özellikle çocuklar için aktiviteler düzenleniyor anladığımız kadarıyla.
Bütün bu evlerin gezerken arada güzelim banklardan birinde mola verebilirsiniz :)
Bu bir ev değil. Yiyecekleri saklamak için kullanılan bir depo imiş. Yerden yüksek olması da hayvanların ulaşmasını önlemek için.
Bu örnekleri görürken bir yandan da adadaki sevimli dostlarımızla tanışabilirsiniz. Bunların başında sincaplar ve baştankaralar geliyor. Her ikisi de en başta biraz çekingen olmakla birlikte hem sincaplar hem de baştankaralar elinizden yemiş yemeye bayılıyorlar.

Bizden aldığı fıstıkları saklayan bir sincap. Anlayacağınız verdiklerinizi genellikle kış için stokluyorlar.






Kuşları fotoğraflamak gerçekten çok zor. Mesela aşağıdaki dört kareyi arka arkaya çekmeme rağmen sadece birinde kuşu net yakalayabilmişim. Hemen gelip gidiyorlar :)






Biz adaya ilk gittiğimizde yanımızda yiyecek bir şey getirmemiştik. Ancak ikinci gidişimizde süpermarketlerde de hayvanlar için satılan yerfıstıklarından götürdük. Size alışmaları için biraz heykel olarak vakit geçirmeniz gerekecek ancak sonunda yanınızda bittiklerini göreceksiniz :) Ben hayatımda ilk kez böyle bir deneyim yaşadığım için çok hoşuma gitti. Şu sıralar havalar hepten soğumuş halde. En kısa zamanda gidip tekrar beslemek istiyoruz :)


Bu arada sanıyorum üç çeşit baştankara gördük (baştan kara hakkında bilgili olanlar aşağıya yorum bırakabilir belki. Biz de öğrenmiş oluruz böylece aralarındaki farkı :) )

Mavi başlı çok renkli
Siyah başlı çok renkli
Bu da biraz siyah beyazı andırıyordu.

Kuşlar ve sincaplar dışında kuğu ve ördekleri de besleyebilirsiniz. Zaten sizi gördüklerinde çete şekilde üzerinize geliyor olacaklardır. Ancak dikkatli olmakta fayda var. Size sürü olarak yaklaşmalarının yanı sıra ufacık lokmalar için birbirlerini hırpalıyorlar. Çok kavga ettiklerini, birbirlerinize zarar verdiklerini görünce biz yemek vermekten vazgeçtik.


Taa uzaktan bizi görüp çete şeklinde bize doğru yüzen ördekcikler.
Bu arada adaya gelmişken kendinizi de beslemek isterseniz ada meydanındaki küçük büfede çeşitli sosis seçenekleri var, hemen yanındaki herkesin kullanımına açık mangalda dilediğiniz gibi pişirip afiyetle yiyebiliyorsunuz. Bana dışarıdan yemeğini getirip pişirenler de var gibi geldi ama yine de sormak gerekebilir. Emin değilim. Büfe açık olduğu sürece mangal da yanık oluyor dediler bize.


Tüm bu yeme içme ve yedirme işlerine ek olarak dilerseniz adada bir adet de harem selamlık sauna bulunuyor. Bu saunanın özelliği saunadan çıktıktan sonra doğrudan denize atlayabilmeniz (mesela şu mevsimde buza da atlayabilirsiniz) ve üstelik bunların hepsini de çıplak yapabilme özgürlüğünüz. Hatta anladığım kadarıyla çıplak yapmak zorundasınız çünkü burası nüdist plajı olan bir sauna. Yazın da yine aynı şekilde plajda denize girmek mümkünmüş.


Kısacası oldukça keyif alabileceğiniz, ulaşmanın da oldukça rahat olduğu bir adacık burası. Helsinki’ye gelmişken mutlaka gezin derim.

İyi eğlenceler :)

0 yorum:

Yorum Gönder