28 Ocak 2015 Çarşamba

 
Ocak aynın başında bir seminer için bir haftalığına Oslo’daydık. Böylece hayatımda ilk defa bu kadar kuzeye gitmiş oldum. Eee haliyle Oslo’dayken pek çok şehir ve ülke de güneyde kalıverdi birden. Mesela hiç Danimarka’yı güneyde bir ülke olarak düşünmemiştim, ya da Londra’nın Toronto’nun, Quebec’in bulunduğumuz yerden güneyde kalması oldukça garipti. En azından bakışaçısı açısından :)

Sanıyorum Oslo’ya en depresif zamanlardan birinde gittik. Tabii bunu gün içerisindeki gündüz/gece dengesine ithafen söylüyorum. Hava sabah 9’dan önce aydınlanmaya başlamıyor, 14:30 - 15:00’de de kararmaya başlıyor ve en geç 16:00’da etrafı tamamen karanlık oluyordu. Yani hava çok bulutlu değilse ortalama 5,5 saatlik bir “gündüz” kavramı vardı biz oradayken. Açıkçası bu durum bize çok da depresif gelmedi. Tabii topu topu 5-10 gün kaldık, birkaç ay bu durumda kalmak insanı depresyona ne kadar sokar şuan için bilemiyorum. Ama yıl sonundan itibaren kuzey ülkelerinin birinde deneyimlemelere başlayacağımızı söyleyebilirim (hmm.. konum mu değişecek nedir...).

16 Ocak 2015 Cuma


ERASMUS’dayken Almanya’da ziyaret ettiğim ikinci şehir Leipzig idi. Aslında Leipzig’in haritadaki konumu da dahil olmak üzere, şehir hakkında hiçbir fikrim yoktu; taa ki birkaç Alman arkadaşım beni davet edene kadar. Böylece giderken Berlin’de duraklamış, sonra da arkadaşlarımın yanına gitmek üzere Leipzig’e geçmiştim.

Leipzig isminin kökeni “Lipsk”ten geliyormuş ve “ıhlamur ağaçlarının bulunduğu yer” demekmiş. Burada doğmuş olan ve Leipzig Üniversitesi’nde de bir süre çalışan filozof Leibniz de şehrin önemli sembollerindendir.

Leipzig, belki de Eskişehir kıvamında, fazla büyük olmayan ve içi öğrencilerle dolu bir üniversite şehri. Bu yüzden olsa gerek, etrafta öğrenciler için çok güzel cafe/bar/restorantlar var. Üstelik oldukça uygun fiyatlara karnınızı tıka basa doyurabilir veya birşeyler içebilirsiniz.

15 Ocak 2015 Perşembe

Hüzünlü Bir Şehir : Berlin

15 Ocak 2015 Perşembe - 2 yorum


Berlin gerçekten de içerisinde pek çok Türk’ün yaşadığı, belki de Avrupa’nın en önemli ve büyük başkentlerinden biri. Öyle ki havalimanına inince kendinizi İstanbul’a inmiş gibi hissediyorsunuz, her köşede birleri Türkçe konuşuyor. Havalimanından çıktıktan sonra da durum farklı değil, bir kaç metre yürüdükten sonra sağdan soldan bangır bangır Serdar Ortaç çalarak geçen arabalarla irkiliyorsunuz. Almanlarda duruma alışmış. Benim birlikte kaldığım Alman arkadaşlar bile şakayla karışık “İstanbul’dan sonra en çok Türk’ün yaşadığı şehir Berlin, biliyor muydun?” ya da “Kaybolursan merak etme, biraz ilerde, köşede yön soracak bir dönerci mutlaka vardır” diyorlar.

14 Ocak 2015 Çarşamba


ERAMUS’da kaleme alıp yayınlamadığım yazılarıma İsviçre’nin İtalyanca konuşulan kısmına (Ticino’ya) olan gezilerimle devam ediyorum. Okumanın kolay olması açısından, üç şehrin ismiyle andığım üç bölüme böldüm yazıyı. Bakalım 2010’da Ticino’da durumlar nasılmış :)

Lugano



Nisan ayının başında İtalya’da geçirdiğim Paskalya tatilimin sonunda, Milano üzerinden dönüşe geçmiştim. Milano’dan sonra sırasıyla Lugano, Locarno ve Luzern güzergahını izleyerek Cenevre’ye dönüş yaptım. 

6 Ocak 2015 Salı

Kaynak
Küçükken televizyondaki sirk ve sihirbazlık gösterilerini izlemeyi pek severdim. Sonra yıl sanıyorum ‘99’du, David Copperfield geldi İstanbul’a. Ya ben çocuk olduğumdan gözümde çok büyütmüştüm, ya da hakikaten acayip tantanası yapılmıştı. Ancak biletler el yaktığından gösteriye gitmemiştik.

Böyle böyle hep içimde bi ukte olarak kaldı sanırım sihirbazlık. El çabukluğum da yok ki kendi kendime yapayım :)

Derken geçen ay Arturo Brachetti’nin Cenevre’de pek çok gösteri düzenleyeceğini öğrendik. Böylece geçtiğimiz pazar günü için Théâtre du Léman’da yerimizi ayırttık. Yeri gelmişken söyleyeyim, gayet lüks bir otelin içerisinde bulunan Théâtre du Léman’nın koltukları gerçekten çok kötüydü. Bir kere yere çok yakındı (ben bile ufacık boyumla dizlerimin kafam hizzasına geldiğini gördüm), ayrıca koltuk sıraları arasında da fazla boşluk yoktu. Neyse ki bizim önümüz boştu. Ola ki buraya gösteri izlemeye giderseniz bildiğiniz olsun öndeki ilk 5-6 sıradan yer almayın, yoksa sahneyi tavana bakar gibi seyretmek zorunda kalabilirsiniz. Bizim koltuklar sağ tarafta kalmasına rağmen sahneyi gayet iyi görüyorduk, giderseniz size de tavsiye derim, görüş açısı bakımından aşağıdaki fotoğrafa bakabilirsiniz. Ayrıca sahneye de çok yakındık.