26 Eylül 2016 Pazartesi

Sağım solum önüm arkam tundra! Ya da bir diğer adıyla kutup bozkırı. Çok güzel değil mi? Ancak bu bozkırlarda yürürken dikkatli olmak gerek, çünkü bu otların altında çoğunlukla su bulunuyor, o yüzden de kütük yolları terk etmemeniz en iyisi.
Laponya’ya yaptığımız beş günlük geziyi anlattığım yazı dizisinin üçüncü yazısına hoş geldinz. Diğer başlıklara aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.

Şimdiden makalelerin bağlantılarını paylaşıyorum, yayınladıkça bağlantılar da açılacak :)

3. Gün - Kuzey Kutup Dairesine Yolculuk: Pallas-Yllästunturi Milli Parkı (bu yazıyı şu anda okumakta olduğunuzdan herhangi bir link yok burada)

Üçüncü gün sabahtan biraz dinlendikten sonra, öğlene doğru yola koyulup öncelikle çıkınlarımızı hazırlamak için bir markette durduk. Milli Parkı gezmeye giderken öğle yemeğinizi önceden hazır etmeniz sizin yararınıza olur, çünkü çevrede ne bir lokanta ne de bir market göremeyeceksiniz.
Pallas-Yllästunturi Milli Parkı’nda görebileceğiniz pek çok göl, kaya ve parkur var. Parkurların çoğunun üzerinde anladığım kadarıyla kamp kurabileceğiniz, ateş yakıp mangal yapabileceğiniz noktalar da var.

Milli parktaki göl ve kayaların çoğu Samilerce vakt-i zamanında kutsal ilan edilmiş. Yani bir nevi tapınılan taşlar ve göller. Bu alanların neden kutsal kabul edildiklerini yanlarına gidince daha iyi anlıyorsunuz. Örneğin bu yazımda değil ancak 5. gün yazımda bahsedeceğim göl ve kaya gerçekten de geri kalanlardan farklılık gösteriyor. Bir kere koca ormanın ortasında, çevrede tek bir taş bile yokken koca bir kaya buluyorsunuz. Elbette kutsal kabul edilmesinin sebebi bu olsa gerek. Ya da aynı gün ziyaret ettiğimiz göl… Milli parkta bizim gördüğümüz her göl bizimle aynı hizada idi. Yani arabadan inip hemen yanına varabileceğiniz şekilde, ancak bu göl bir çöküntü gölü olduğundan yanına inmek mümkün değil. Zamanında eriyen buzullar sayesinde oluşmuş bu çöküntü gölü ebetteki Samilere ilginç gelmiş olmalı.

Pallas-Yllästunturi Milli Parkı’nın volkanik bir alan üzerine kurulu olduğundan da bahsetmek gerek. Çevrede fazla bilgilendirici tabela olmadığından pek bilgilenemedik, ancak anladığım kadarıyla bu bölgede, zaten sayıca az olan birkaç tepe de zamanında bölgede bulunan bir volkan sayesinde oluşmuş. Zaten taş yapısındaki farklılığı fark edeceksinizdir.

Bu bilgilendirmelerden sonra gelelim üçüncü gün yaptıklarımıza.

Öncelikle, bir şekilde yol üzerinde rastladığımız Pyhäjärvi gölünü ziyaret ettik (yazının en altına gittiğimiz yerlerin koordinatlarını yazacağım ki yolunuzu bulabilin).




Burada bir Huskycik karşılaştık, tahtadan yapılmış, bir Kızılderili çadırını andıran alanda ateşimizi yakıp yemeğimizi yedik, tuvaletleri kullandık (evet her park alanında sanıyorum doğal tuvaletler bulunuyor, tuvaletlerde genellikle tuvalet kâğıdı da vardı) ve gölün çevresinde biraz yürüyerek devasa karınca yuvalarını gözlemleme şansına eriştik.



Fotoğraftan da anlayacağınız üzere çevrede genellikle ateş yakmanız için yeteri kadar odun bulunuyor :D
Gözlere gel :)
Etrafta çeşit çeşit mantar vardı, ancak elbette de ki ne olduklarını iyice bilmeden toplamak, hatta dokunmak bile tehlikeli olabilir.
Ağaçları saran likenler
Fotoğrafta görmekte olduğunuz tümsek bir karınca yuvası. Evet! Karıncalar kendileri inşa ediyor bildiğim kadarıyla. Sanırım Finlandiya'daki 10 Saçma/Garip etkinlik yazımda belirttiğim "karınca yuvasına oturma yarışması" bunların üzerinde yapılıyor :D
Yuvaya daha yakından bakış
En yakından bakış :)
Burada da karıncalar var ama pek gözükmemişler fotoğrafta.
Önüm arkam sağım solum yemiş :)
Ağaçlarda oluşan bu tülümsü yosunlar sadece oksijenin bol, havanın tertemiz olduğu yerlerde oluşuyormuş. Düşünün ne kadar temiz, bol oksijenli bir yerdesiniz :)
Hemen her durağımızda tahta tuvaletlerle karşılaştık. Tuvaletler kadın erkek olarak ayrılıyor. M kadın, N erkek diye hatırlıyorum :D

Tuvaletin içi de böyle. Genellikle tuvalet kağıdı vardı. Tuvaletle işinizi halletikten sonra hemen yanda bulunan kutudan duruma göre talaş ya da toprak alarak klozete atıyorsunuz.
İkinci durağımız yazının başında da bahsettiğim üzere volkanik oluşumları gözlemleyebileceğiniz “Volkanik parkur” idi. Parkur sanıyorum toplamda 2-3 km idi. Biz bir miktar yürüdük ancak sonrasında devam etmedik.






Yolda karşılaştığımız bir siyah kurbağa


Üçüncü durağımız Kesänkijärvi Gölü idi. Bu gölün en önemli özelliği çevresinde bulunan claudberry parkuru. Claudberry tamamen kuzey kutup dairesine özgü bir yemiş ve kilosu yaklaşık 30€’ya satılıyor. Anlayacağınız oldukça da pahalı. Günümüzde kozmetik alanında da çokça kullanılıyormuş, yemişler hakkında araştırma yaparken rastlamıştım (bakınız Finlandiya’daki yemişler hakkındaki yazım). Claudberry açıkçası tek başına tüketmek için biraz fazla ekşi bir tada sahip ve dişlerin arasına kaçmaya meyilli. En güzel tüketim şeklinin reçel, hatta turta içine konup pişirilmiş reçel olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki parkurda reçel yapacak kadar Claudberry bulamadık. Hatta genel olarak parkurun ilk kısmında en az 2-3 tane bulabildik.


Parkurda karşılaştığımız ilk claudberry bize devam etmekte için güç verdi :)
Ancak sonrasında etrafa bakınırken sadece çeşitli mantarlar görebildim :)
Topladığımız en fotojenik claudberry :D
Bir daha mantarlar için özel başlık açmayı düşünüyorum :)





Volkanik oluşumlara örnek

Karşımıza çıkan bu ilk köprü de sular altındaydı ancak geçmesi çok güç değildi.
Bu fotoğrafta belirgin bir şekilde gözüktüğü üzere her yer çamur, parkurun dışına çıkmayın derim
Parkuru tamamlayacağımızı düşünmemize yakın karşımıza bu güzelim akarsu çıktı. 
Bir soluklanıp suyundan içtik :)



Parkur Kesänkijärvi Gölünün çevresini dolaşıyor; ancak siz de bizim gibi parkurun tamamını dolaşmaya karar verirseniz (toplamda 6km olması gerekiyordu) “küçük” bir sorunlar karşılaşabilirsiniz! Bu sorun da, özellikle sulu, bataklık alanlardan geçmeniz için inşa edilen yürüme tahtalarının sular altında kalmış ya da kırılmış olması. Bir iki yerde fazla zorlanmadan, az biraz ayakkabılarımızı ıslatarak geçtik; ancak parkurun sonuna doğru geçmemiz gereken köprüye giden tol tamamıyla su altında kaldığından, mecburen geri yürümek ve çok daha uzun bir yoldan yürüyerek otoparka geri dönmek zorunda kaldık. Yolda araba görsek otostop yapacaktık ancak çevrede bir Allahın kulu yoktu :)


Geri dönmemek için çaresiz çırpınırken... 
Sonuç olarak sanıyorum 6km yerine (doğru yolu bulmak için ve köprüyü tamir etmek için bir iki kez çevrede tur atışımızı da eklersek) rahat 10-12km yürümüş olduk. Dikkat edin. Yukarıda fotoğrafını paylaştığım akarsudan sonra parkura devam etmeyip geri dönebilirsiniz. Ancak kendinizi tundranın ortasında bulmak isterseniz, yürümeye de hevesiniz varsa yola devam edin:)


İlerideki köprünün kırık olduğunu bilmeden güzel çiçekleri de fotoğraflamıştım
Uzun uzun dolandıktan sonra, arabamıza yaklaşmak üzereyken kaşılaştığımız bu "lost in lapland" yazısı bizim için oldukça manidardı :)
Gölün çevresinde dolanmaktan fazlasıyla yorulmuş olmamıza rağmen, dönüş yolumuz üzerinde olduğu için geçerken Äkäsmylly Değirmeni’ne de uğradık. Arabayı park edeceğiniz otopark alanında 5dk yürüyerek değirmene ulaşabiliyorsunuz.





Laponya'da gün batımı bir başka :)

Burada ayrıca bir kafe ve uyuyup mangal yapmak için kullanabileceğiniz yarı kapalı tahta bir tente bulunuyor.


Değirmenden sonra eve gidip karnımızı doyurduk ve tabii ki kendimizi saunaya attık. Bütün gün yürümüş olmanın getirdiği yorgunlukla saunaya girmek ilaç gibi geldi (daha önce sauna deneyimi yaşamadıysanız Yeni Başlayanlar için 10 Maddede Fin Hamamı başlıklı yazıma göz atabilirsiniz).

Elbette yollarda yine geyiklerle karşılaştık :)



Gezdiğimiz noktaların koordinatları:
*Pyhäjärvi Gölü Otopark alanı 67°41'42.5"N 24°22'09.2"E
*Volkanik Parkur, Levi yönünden gelirken Pyhäjärvi Gölü sapağından 5dk kadar sonra solda kalıyor. Arabayla geçerken park alanını göreceksinizdir zaten, küçük bir alan ama hemen yol kıyısında (67°44'20.2"N 24°19'01.2"E)
* Kesänkijärvi Gölü Otopark alanı 67°36'13.4"N 24°13'10.4"E
* Äkäsmylly Değirmeni Otopark alanı 67°44'35.4"N 24°05'12.2"E


0 yorum:

Yorum Gönder