6 Ekim 2016 Perşembe

Drunken (Sarhoş) sauna :)
Geçen hafta sonu bir değişiklik yapıp araba kiraladık ve bütün yaz gitmeyi isteyip de bir türlü vakit ayarlayamadığımız Hanko'yu ziyaret etmeye gittik.

Hanko, Finlandiya’nın kara üzerindeki en güney noktası bu yüzden de ülkenin en güneşli yeri sayılıyor. Elbette biz nereyse eylül sonunda gittiğimizden ne denize girebildik ne de güneşini görebildik. Hatta Hanko tabir-i caizse tam bir hayalet şehre dönmüştü, sanki bir zamanlar tatil beldesiymiş de, artık kullanılmıyormuş gibi bir havası vardı :) Sezon bittiginden olsa gerek lokantalar bile kapalıydı sadece birkaç kafe ve pub açıktı bizim gördüğümüz.

Hanko'da gördüklerimizin ayrıntısına girmeden önce yolda durduğumuz iki noktadan bahsetmek istiyorum. Bu iki noktayı da tesadüfen önceden bir yerlere not etmiştim gezmek üzere, sonrasında araba da kiralayınca yolumuzu buralardan geçirelim dedik.

İlk durağımız Helsinki'ye 30-40dakika uzaklıkta bulunan ve artık kullanılmayan bir sauna idi. En azından öyle olduğu rivayet ediliyor diyelim :)

Bu saunayı bulmak biraz zor oldu aslında. İnternette pek çok kişi fotoğrafını paylaşıyor, ancak tam bir nokta vermiyorlardı. Bulunduğu bölgede de çok fazla göl olduğu için sırf göllere bakarak arama yapmak biraz güçtü. Neyse ki sonunda bir internet sitesinden yakınında bulunduğu gölü, oradan da Google Maps üzerinden baka baka saunayı buldum :)

Haritaya bakınca saunanın yakınında bir halk plajı ve onun otoparkı göze çarpıyordu. Ben de en mantıklısının arabayı oraya park etmek olacağını düşünerek otoparkın koordinatlarını bir köşeye not ettim :) (bkz. 60°14’00.2" K / 24°25’52.6" D – Tampaja Gölü).

Tampaja Gölü'nün plajı
Otoparka hiçbir güçlükle karşılaşmadan vardık. Elbette çevrede bizim dışımızda kimse yoktu. Önce plaja inip baktık, saunayı biraz uzaktan ve şimdiye kadar gördüğüm fotoğraflara oranla farklı bir açıdan görüyorduk ama görüyorduk :) 





Yine de daha yakınına gidebilir miyiz diye araştırdık. Plajla sauna arasında küçük bir dere aktığından geçiş imkânsızdı; ancak arabayla dönüşe geçerken birkaç yüz metre ileride (otoparka gelirken geri de oluyor yani) solda sonuna kadar açık bir bahçe kapısı gördük. Arabayı uygun bir yere park edip bir de buradan girerek şansımızı denemeye karar verdik.

Bahçe oldukça haraptı, her yeri otlar bürümüştü. Göldeki saunayı andıran birkaç başka kulübe ve bir zamanlar lokanta olarak kullanıldığını düşündüğüm bir ev daha vardı. Açıkçası her halinden terk edildiği belli olsa da kendimizi izinsiz girmiş gibi hissettiğimizden fazla dolaşmadan, doğrudan saunanın bir iki fotoğrafını çekip oradan ayrıldık.




İkinci durağımız Raseborgs Şatosu Haraberleriydi (bkz. koordinatlar 59°59’31.5" K / 23°39’00.5" D bu koordinatların işaret ettiği noktanın biraz gerisinde otoparka park ettik arabamızı). Elimdeki 2015 basımı rehberde harabelere giriş ücreti 2€ olmasına rağmen, varınca fiyatın 5€’ya çıktığını öğrendik (%100’den fazla zam yapılmış yani ayıp -_-).


Açıkçası Finlandiya’da gördüğümüz ilk şato olduğunu (Suomenllina’yı saymazsak) ve zaten ülkenin topu topu gezmeğe değer 3 şatosu olduğunu düşünerek ayrıca da buralara kadar direksiyon sallamışken ziyaret etmeye karar verdik.

Giriş biletini hemen şatonun yanındaki kafe/lokantadan satın alabiliyorsunuz. İçeri girince wc 1€ yazdığını göreceksiniz. Sanıyorum bilet alırsanız ücretsiz oluyor ama hiç uğraşmak istemezseniz, şatonun girişine doğru tamamen ücretsiz biyolojik tuvaletlerden bulacaksınız.



Şatonun yakınlarındaki elma ağaçlarından düşen elmacıklar
Bilet alacağınız lokanta
Dışarıdan oldukça küçük gözüken bu şato koca bir kaya kütlesinin üzerine, bölge İsveç’in elindeyken inşa edilmiş. Açıkçası içerisi beklediğimizden büyük çıktı, ancak öyle pek de görebileceğiniz bir şey yok.










Şatonun bahçesinde tam olarak ne yaptıklarını anlayamadığımız bir grup oradan oraya koşturup şişelerin üzerine çömelerek bir oyun oynuyorlardı
Yemek salonu

Şatoyu gezdikten sonra hemen yan tarlada otlamakta olan koyunlara da bakmayı ihmal etmedik. Aslında şatoya tam bir orta çağ havası katan bu koyunlardı bence.


Fince "Ruska" sözcüğünün "sonbaharın gelişiyle yapraklardaki renk değişimi" demek olduğunu biliyor muydunuz? Ben sonbahara ve sonbahardaki renklere bayılan bir insan olarak bu sözcüğe hayran kaldım :)

Bu yakacak odunları da kalenin önüne gelecek şekilde pozladım ki ortaçağ havası artsın :p
Hanko’dan önceki son durağımızı bitirdiğimizde karnımız zil çalıyordu ancak Hanko’ya kadar sabretmeye karar verdik. Şatodan Hanko’ya gitmek yaklaşık yarım saat sürdü. Merkeze varınca arabayı rastgele ama turist bilgilendirme bürosunun yakınlarında bir yere park ettik ve sezon itibariyle açık kalan tek yere, publardan birine gittik.

Karnımızı doyurup mutlu olduktan sonra sahilde turalamaya başladık. İlk durağımız gittiğimiz pubın da bulunduğu marinanın yakınlarındaki kayalık alan oldu. Açıkçası kayaların kendine has bir havası olduğu ve kapalı havaya rağmen oldukça ilgi çekici olduklarını söylemekte yarar var. Deniz de az biraz yosunlu ve denizanalı olmasına karşın oldukça temiz gözüküyordu belirteyim.






Bu yosunlar tam fosforlu gibiydi :)



Bu kayaların üzerinde biraz hoplayıp zıpladıktan sonra Hanko’nun simgesi olduğunu öğrendiğimiz kabinlerin olduğu plaja gittik. Plajda biraz soluklandıktan ve etraftaki üç beş kuğunun fotoğrafını çektikten sonra hemen plajın yanında bulunan yarımadada yürümeye başladık.





Anladığımız kadarıyla bu yarımada Hanko’nun en güney noktası ve doğal olarak da Finlandiya’nın kara üzerindeki en uç noktası (aslında daha uçta bir başka nokta olması lazım gibi geldi bize, fakat o kısım gümrüklü liman olduğundan içeri girmeğe imkân yoktu).

Yarımada aslında oldukça küçük; ancak kayalık arazi yürümeyi zorlaştırdığından ve onu bunu fotoğraflayalım diye bakınca rahat rahat 1 saat geçirebiliyorsunuz.


Koca kayaların üzerinde küçücük kalan ben :)


Kayalar arasındaki geçişler bazen tahta köprülerle sağlanıyor
Laponya gibi olmasa da burada da büyükçe karınca yuvaları bulduk :)
Güneye doğru bakış :)
Bu mermerin ne olduğunu anlayamadık. Birinin mezarı gibi duruyordu ancak üzerinde hiçbir yazı yoktu.
En güney nokta


Eğer Finlandiya’nın en güney noktasına gitmek isterseniz o da Hanko’nun sanırım 25-35 km açığında bulunan ve üzerinde bir deniz feneri olan adacık. Adanın adı Bengtskar, sanırım aynı adlı bir başka ada var Hanko’nun üst kısmında ancak orası değil. Bu adaya gitmek sanırım 2-3 saat sürüyor. Dilerseniz günübirlik sabah saat 11’de başlayıp toplamda 6 saat süren bir tura katılabiliyor ya da gidip yaz aylarında otel olarak da hizmet veren deniz fenerinde konaklayabiliyorsunuz. Turlar da yine sadece yazın yapılıyor, kışın adaya gitme imkânı yok; ancak sanıyorum yıl boyunca adada yaşayıp feneri kontrol eden bir karı koca var. Otelde konaklama ücreti bir hayli yüksekti. Elbette küçücük adada yemek yiyeceğiniz başka bir yer olmadığından vs. her şeye para bayılıyorsunuz. Turlar da bana oldukça pahalı geldi aslında. Günübirlik turların fiyatları da kişi başı 50€’dan başlıyordu. Tamam adaya gitmek zor olmalı, ancak bu kadar pahalı olmamalı bence. Yine de gitmek isteyenler olursa diye paylaşmış olayım dedim :)

Hanko'nun rüzgarlı bir yer olduğu kesin :)
Şehirde pek çok heykel vardı; bunların çoğunluğunu da kuş heykelleri oluşturuyordu
Elbette Hanko'nun tahta evleri de meşhur. Denize nazır bu evler biraz yalıyı andırıyordu; ancak çevrede pek çok inşaat olduğunu da gördük :( Üzülmeden edemedik



Şehrin kumarhanesi de ahşaptan :) Ancak hâlen kumarhane olarak kullanılıyor mu pek anlayamadım. Bana lokanta gibi geldi.



Yarımadadaki turumuzu da bitirdikten sonra “biz yine bir şansımızı deneyelim” diyerek gümrüğün bulunduğu kısma da bir gittik. Burada karşımıza bir manzara noktası çıktı. Tepeye çıkınca deniz ve ufuk manzarası güzel ancak çevrenizde sadece tırlar var. Pek matah bir manzara değildi yani.






Böylelikle bir gezimizi daha sonlandırıp 1,5 – 2 saat uzaklıktaki Helsinki’ye geri döndük :)

2 yorum:

  1. İnternette şöyle büyükce (Viking stili) bir yemek masası ararken nasıl oldu bloğunuzu buldum bilmiyorum. Yazılarınızı okurken hissiyatım tam olarak şuydu; Sanki uzun yıllardır tanıdığım bir arkadaşım gittiği, gördüğü yerleri büyük bir içtenlikle ve Bilal'e anlatıyormuşçasına anlatıyor ve bende severek, şevkle dinliyordum. Güzel anlatımınızdan vazgeçmemeniz ve eşinizle birlikte uzuuun mutlu bir hayat sürmenizi dilerim. Adanadan sevgilerle. Not: İlk kez tanımadığım birinin bloğuna yazıyorum sürç-ü lisan ettimse affola.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Dilşat Bey,

      Öncelikle ilginiz ve nazik yorumunuz için çok teşekkür ederim. Üstelik gezi blogu yerine Viking stili yemek masası ararken buralara kadar gelmiş olmanıza rağmen yazılarıma göz atıp, yazdıklarımı samimi ve rahat okunur bulmanıza çok sevindim :)

      Ayrıca güzel dilekleriniz için de çok teşekkür ederim. Size de sağlıklı, mutlu ve uzun bir ömür dilerim. Biz de bu soğuk ülkeden Adana'ya sevgilerimizi yolluyoruz.

      Sil